13 Aralık 2012 Perşembe

ÖĞRETMEK İÇİN ÖNCE ÖĞRENMEK GEREK.


Küçük bir köy okulunda, yeni eğitim ve öğretim dönemi başlamış ve okula yeni de bir öğretmen atanmıştı. Okulun sevimli Öğrencileri bütün coşkuları ve cıvıltıları ile sınıf ve okul bahçesini sarıp o eşsiz ve katıksız sevgileri ile donatmış, doldurmuşlardı.
Okula yeni atanan Öğretmen de bu cıvıltı ve sevgi dolu ortamda olmaktan ve böylesine güzel bir ortama liderlik etmekten dolayı her zaman ki gibi çok mutlu hissediyordu. Okulun başka Öğretmeni yoktu. Bu yüzden Öğretmen aynı zamanda Okulun idari işlerini de yürütüyordu. Okul açılalı üç hafta geçmesine rağmen beşinci sınıfta kayıtlı bir öğrencinin okula hiç gelmediğini ve bu yüzden üç haftadır yoklama sonrası yok yazıldığını fark etti.
 Bu konuyu çok önemsedi ve hemen o günden itibaren ki ilk gündemine dahil etti. Bu öğrencimiz  niçin okula gelmiyor? Acaba başka okula nakil gitti de bu durum henüz bildirilmedi mi? Nakil için Öğrenci dosyası istenmesi gerekir di. Bir rahatsızlığı mı var da bildirilmemiş? Bunları ayrı ayrı düşündü Öğretmen. Ayrıca bir süre daha mazeretsiz olarak devamsız olur ise devamsızlık nedeniyle işlem yapılması gerekir ki, buna hiç ihtimal vermek istemedi. İlk olarak okul çıkışı köy halkını imece halinde görmüş hemen bunu fırsat bilerek Selam verip bir iki hal hatır sorduktan sonra Cavit Öğrencimin Velisi acaba aranızda mı? Diye sormuş ve içlerinden; ben Babasıyım hocam buyrun deyince, Öğretmen de kendisine evladınız bu dönem başından itibaren hiç okula gelmedi hasta falan mı? Deyince, yok hocam Allah’a çok şükür çocuğumun sağlığı ve afiyeti çok iyi ve her gün okuluna gidiyor deyince, Öğretmen tekrar çocuğunuz  yeni dönem başından bu yana  hiç okula gelmedi,okulun başka Öğretmeni de yok, gelse ben görecek ve yoklamada yok yazmayacaktım.. Ancak madem sağlığı yerinde o zaman sorun yok, siz yarın sabah birlikte gelin okula ben Öğrencimle bir tanışayım, ondan sonra siz müsterih olun inşallah deyip ertesi sabah okulda görüşmek dileğiyle ayrıldılar.
Ertesi sabah okul yine her zamanki gibi cıvıl cıvıl Öğrenciler bahçede koşuşup türlü oyunlar oynuyorlar. Öğretmen okul içinde önceki gün konuştuğu Veli’yi ve yanında bir yeni sima Öğrenciyi Müdür odası kapısında görüyor Selam ve karşılıklı iyi dileklerin sunulması , Öğretmen Veli’ye siz işinizden kalmayın biz de Öğrencimle dersimize geçelim deyip göz işareti ile yine siz müsterih olun mesajı verilip  Veli aldığı olumlu izlenimin güveni ve rahatlığı ile bir Teşekkür tebessümü ile okuldan ayrılır, Öğrenci  ile Öğretmeni de derse başlamak üzere cıvıltının merkezine yönelip sınıfa girerler. 

YÖNETİCİLİK; İŞİN OPARATÖRLÜK YANI DEĞİL, YÖNLENDİRMEK VE SÜRECİ ETKİN YÖNETMEK

Yönetme/Yönlendirme sorumluluğunda olup işin operatörlük tarafı ile her daim meşgul ve bunun farkında olmayıp kaybettiği zamanı da ne tuhaf ki erk yönetimi veya yöneticilik zanneden, ön bürodan kopup kendi alanına yönelemeyen rol model, bu durumu fark etmedikçe ne yazık ki asıl temsilinin gereği olan konulara ve yeni projeler ile açılımlara, iş geliştirmelere, iş iyileştirmeye, süreç yönetmeye vakit bulamaz. Bu durumdan da bırakın Liderlik, Yöneticilik bile çıkmaz. Burada söz konusu olan olsa olsa Nezaretçilik olabilir.
            Yönetici için asıl olan odak; temsili ile mükellef olduğu işin doğru şekilde ikamesini sağlamaya dönük kaynak bulmak, kaynakları etkin şekilde yönlendirmek, maksimum ölçüde verimli bir organizasyon sağlamak için alternatif yollar aramak, yol bulunamaz ise benimsenmiş ilkeleri de koruyup yeni bir yol açmak olmalıdır.
            Kaldı ki bir organizasyonun etkin bir yapı kazanması da öncelikle burada yer alan ünite ve birimlerin iş ve görev dağılımının net olarak belirlenmiş olması ile çok ilintilidir. Rol modelin dikkat etmesi gereken bir husus da bu konuda bilinç sahibi olup, ünitesine ait iş tanımlarının doğru belirlenmesine yönelik bildirim ve bilgilendirmeleri zamanında sağlamak olacaktır. Böylelikle bir yandan kendi mesaisinin gerçek odağından bir an olsun kopmamaya dikkat ederken diğer taraftan da ekibinin çabasının doğru havuza yönlenmesini sağlayacaktır. Netice olarak Yönetici önce kendi odağına sadık kalacak, sonra ekibinin çabasını yükseltmeye dönük motivasyon sağlayacak, nihai olarak da tüm çabaların lokalden totale dönüşüp, hepsinin yönünü ortak hedefe yönlendirip bu emeğin en etkili şekilde üretime dönüşmesine aracılık edecektir.
            Hepimizin bildiği gibi Yöneticinin görevi; işi bizzat yapmak değil yapılmasını sağlamak olup, üzerinde tanımlı işlerden dahi uygun araçlarla delege edip takip yapmak, böylelikle ekip üyelerinin de yetişmesine hizmet etmek, ekibi doğru ve etkin biçimde YÖNLENDİRMEK,HEDEFE TAŞIMAK. 

9 Aralık 2012 Pazar

ÇALIŞANA AİDİYET KAZNDIRMAK KONUSUNDA NİYET SAMİMİ İSE SONUÇ DA MUTLAKA VERİMLİ OLACAKTIR.


         Çalışan Bağlılığı konusunda araştırmalar yapılıyor belki de; bu araştırmaların ne kadarı Kurum veya Kuruluşlarca bu konuya verilen önem dolayısı ile durum tespiti ve önlem almak maksadıyla araştırma ünitelerinden  destek istendiği için yapılmış? işin bu tarafı da bir araştırma konusu.Niyeti de samimiyet ve tutarlılık  tarafını da bu yaklaşım belirler diye düşünüyorum.

Bu sahiplenme varsa zaten bu husus bir düşünceden somut ihtiyaca dönüşmüş ve bütünsel olarak benimsenmiş ve İK departmanına yetki devri ile delege edilmiş durumdadır .İK departmanı  bu safhada bu güçlü desteği de almış olmakla bu politikayı  en uygun şekilde işleyecek ve güncel destekleyici ilkeleri de takip ederek başarılı bir sonuca taşıyabilecektir.

        Bu vurguyu yaptıktan sonra simdi de özet olarak sırası ile çalışana aidiyet duygusu konusundaki düşüncelerimizi  maddeler  halinde  sıralayacak olur isek,
Yapıda benimsenmiş önemli bir politika da Kurumsallaşma olmalı,bu manada  evrensel ve etik değerler ile ilkeler takip edilmeli  bunu çalışanlar algılamalı.
Maddi hakların mutlaka süresinde takdim edilmesine özen gösterilmeli
İzin,istirahat raporları vb. özlük haklar ve sosyal sigorta alanındaki sorumluluklar  konusunda titiz davranılmalı.
Çalışanların bu ortamda çalışmaktan kendilerini mutlu hissedecekleri elverişli fiziki ofis ortamı sağlanmalı.
Ulaşım servisi,  kreş,misafirhane,lojman gibi destekleyici uygulamalar hayata geçirilmeli,
Çalışanların iş saatleri dışında da (yeri geldiğinde aileleri ile birlikte) çalışma arkadaşları ile bir araya gelip kaynaşmaları açısından sosyal tesisler oluşturulmalı.
Kalitenin ve gelişimin önemine vurgu yapan, eğitim ve  sürekli öğrenen bir organizasyon  şartları yakalanmalı.
Bünyeye özgü sosyal sorumluluk projeleri ile sinerjik  katma değer üretme faaliyetlerine yer verilmeli.
Çalışanın kendisini var ve değerli hissetmesini sağlayacağı katılım imkanları ve fikirlerini,önerilerini paylaşabileceği katılım araçları sunulmalı.
Hatanın çalışma ortamında olası  bir durum olup,tekrarını önleyici ve hiç oluşmadan önleyici rehberlik üniteleri oluşturulması.
Ödül ve takdir mekanizması işler olmalı.
Biz ve ekip anlayışının zarar da da, kar da da geçerli kılınması.
Sevgi ,samimiyet ve hoşgörünün üstler arası ve tüm rol modellerden astlarına  yansıması.
Bilişim çağına uygun biçimde yatay organizasyon yapılanması.
İş ve görev tanımlarının net olarak belirlenmiş olması ve sorumluluk ile yetkinin uyumluluğu,delegasyona gerektiği ölçüde yer verilmesi.
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün olup,hepsine ilave olarak da;tüm çalışanların mevcut potansiyelini  bu ortamda sergileyip yetkinliklerini geliştirebileceğine inanması özellikle de; . Kurum veya Kuruluşun cevheri olan Üstün Yetenekli Mensupların!.

4 Aralık 2012 Salı

ELİNLE IŞIĞI KAPATAMAZSIN, NAFİLE UĞRAŞMA,DOĞRU YERDE DUR Kİ, O IŞIKTAN SEN DE FAYDALANASIN.



Işık, karanlığı aydınlatan, bütün sisleri dağıtıp net ve doğru görmemizi sağlayan. Hepimizin mutlak ihtiyacı.  
Hepimiz, tüm insanlar daha iyi daha güzel olanın peşinde koşarız. Koşmasına koşarız da, elimizde bir harita yoksa ve de önümüzü, hedefimizi, yolumuzu belirlememizi, net görmemizi sağlayacak bir rehber. bir  ışık yoksa bu çaba bize ne fayda sağlar.
Işık varsa elimizde veya yanımızda o zaman tabi durum değişir, sis ve karanlık engel olmaktan çıkar. varış noktasını doğru görerek atacağımız her adım bizi belirlediğimiz yere ve hedefe doğru yönlendirir ve o istikamet doğru istikamet olur, nihayetinde de hedefe ulaşırız.
Peki, durum böyle iken ve ışık çok belirleyici bir anlam ve değer ifade ederken, biz o ışığı, kendimize lazım olan o değeri, parıltısından rahatsız olup engellemeye çalışırız, hem de ne yersiz çaba ile. Durumun acizliği olarak nafile de olsa ışığı elimizle kapatmak için uğraşırız. O an durum vahimdir ve ışığı elimizle parmaklarımızla perdeler, kendimizi kendi elimizle net görünmeyen yola mahrum bırakırız.
Bu zayıf egomuz bize bir fayda sağlamadığı gibi hem zaman hem de emek kaybetmemize yol açar. Diğer taraftan bu yolu kullanacak diğer insanların da ilerlemelerine gölge düşürür,dolayısıyla diğer insanların yararına engel  olamasak da aksamaya sebep teşkil ederiz.Oysa bir yandan da hepimiz biliriz ki,ışık bu sonuçta,kendi yolunu mutlak bulur ve aydınlığı ile sarıp aydınlatır çevresini.Netice itibarıyla ışık hepimizin olmazsa olmazı ve hepimize lazım. O halde  gereksiz kaprisleri bırakıp hem kendimizi boş zahmetlere atmayalım,hem de kimseye faydamız yoksa bile gereksiz engel teşkil edip zarar vermeme yoluyla olsun bulunduğumuz ortama fayda sağlayalım.Nafile çabaları terk edip kenarda doğru yerde durmasını bilerek de zaman ve emek kaybımızdan arındığımız gibi,o ışığın aydınlığından biz de yararlanalım.