26 Haziran 2013 Çarşamba

KONUK YAZAR BÜRKE ÇINAR KALEMİNDEN: SAYGIYI NASIL SAĞLARIZ


           1988 yılında doğdu. Hacettepe Üniversitesi’ nde Sosyoloji eğitimi aldı. Sosyolojinin hayatın her alanında yer aldığına, bu anlamda asıl meselenin bildiklerini hayata uyarlamak ve insanların hayatına dokunarak onlara biraz olsun yardımcı olabilmek, var olanı daha iyi hale getirmek olduğuna inandı. Mezuniyetiyle birlikte LÖSEV ailesine katılarak, mesleğine ilk adımlarını attı. Burada çalıştığı süre içerisinde, hem mesleğine, hem de iş yaşamına dair kendisine katkısı olacak çok değerli kazanımlar edindi. Bir insanın hayatına dokunabilmenin gerçek manada ne anlama geldiğini hissetti… Aynı dönemlerde iş hayatında insana insan olduğu için değer verilmesi gerektiği konusuna eğildi. Bu alana yönelerek, “Alışılmış İK anlayışının ötesinde kurumların ve toplumun kalkınması için sosyolojik bakış açısıyla neler yapılabilir?” düşüncesiyle, ilk adımlarını kendi blogu olan oldubuis.blogspot.com da attı. “Her zaman daha iyisi olabilir.” düşüncesiyle, kendisini geliştirmeye devam ederek, her yeni gün bir öncekinden daha iyisini yapmaya çalışarak devam ediyor. Bürke Çınar’ın yazıları, oldubuis.blogspot.com un yanı sıra, bankader.org.tr, Lalabey Gelişim Enstitüsü, Enerjik ve CVYolla’da yayınlanıyor.
    Sosyolog Bürke Çınar hanım geçen hafta ziyaretime gelerek sağ olsun beni çok sevindirdi.Çalışma yaşamı üzerine güzel  bir sohbet gerçekleştirdik.Oldu bu iş blog ‘dan  yeniden  paylaşımında yarar gördüğüm bu yazıyı Bürke hanımın da uygun görmesi ile sayfamda paylaşıyor  ve   böylesine anlamlı bir konuyu kapsamlı şekilde işlediği için Bürke hanım’a  tekrar çok Teşekkür ediyorum.
            İK Blogger’ı Bürke Çınar’a başarılı çalışmalarının devamını dilerim.
          

 

SAYGIYI NASIL SAĞLARIZ


Saygı görmek bireyin her alanda ihtiyaç duyduğu ve arzu ettiği bir durum. Fakat özellikle iş yaşamında saygı görme amacıyla bireyler yanlış yöntemlere başvurmakta, sonuçta da gerçek saygı yerine korku temelinde zorunlu olarak gösterilen bir saygı gösterisi ortaya çıkmakta. Yani saygı duyulmuyor, saygı gösteriliyor. Bu durum, başlarda hoşa gitse de, bir süre sonra bireyi mutsuz ediyor. İçinde bulunduğu topluluk tarafından, mevcut pozisyonu ve yaptırım gücü sayesinde diğerlerinden saygı görürken, bunun içtenlikten çok uzak bir zorunluluk olduğunu hissetmek ve beraberinde gelen yalnızlık duygusu, "saygı duyulan birey" olmanın ne kadar önem taşıdığını gösteriyor. Peki insanların bize içtenlikle saygı duymasını nasıl sağlarız?



1. Kendinize saygı duyun. Bunun için gereken adımları atın ve hiçbir koşulda bu saygının sarsılmasına izin vermeyin.

İnsanlar kendilerine karşı objektif olmakta zorlanır, başkalarında kusur olarak nitelendirebilecekleri özellikleri kendilerinde görmezden gelebilir, ya da normalleştirebilirler. Siz, öncelikle kendinize dürüst davranarak eksi ve artılarınızı ortaya koyun. Değişmesini istediğiniz davranışlarınız varsa bunları değiştirin. Bunu yaparken, kimlere neden saygı duyduğunuzu düşünmek işinize yarayabilir. Ve bu süreçte hata yapmaktan korkmayın. Unutmayın; hata yapmak olağandır, önemli olan hatalarınızı kabul edip, düzeltmek ve bunu yaparken ihtiyacınız olan gücü yine kendinizden almaktır. Kendinize karşı dürüst olduğunuzda, hala saygı duyuyorsanız, artık bu saygının sarsılmasına izin vermeyecek o güce de sahipsiniz demektir.


2. İnsanlara saygı duyun.

Aynadan bir çemberin tam ortasında durduğunuzu düşünün. Siz ne gösterirseniz, size de o yansıyacaktır. Her insandan öğrenilecek bir şeyler muhakkak vardır. Önünde ceketinizin düğmelerini iliklediğiniz patrondan, her gün yanından geçtiğiniz halde fark etmediğiniz insanlara kadar herkesten öğrenilecek bir şey vardır. Bunun saygıyla ilgisine gelirsek; herkes bize birşeyler öğretir ve her öğretici saygıya değerdir. İnsanlara saygı duyduğunuzda, onların değerlerinin farkında olduğunuzu  görecek ve aynı değeri onlar da size verecekler.

3. Yaptığınız işe ve kuruma saygı duyun.

Yaptığınız işe saygı duyun ya da saygı duyacağınız bir iş yapın. İşinizi ciddiye alın, kurumunuzu sahiplenin. İşinizle kuracağınız bu sağlam bağ, hem kendinize duyduğunuz saygıyı perçinleyecek hem de insanlar işini böylesine sahiplenip ciddiyetle yapan biri karşısında büyük bir saygı duyacaklardır.

4. Karşınızdakinin insan olduğunu daima hatırlayın.

İnsanlar çoğunlukla bunu unutuyor. "Öteki"ler değersizleştiriliyor. Yönetici pozisyonundaysanız astlarınıza anlayışlı olun. Onların bir çalışandan öte birer insan olduklarını, tüm hayatlarının o iş yerinden ibaret olmadığını, farklı sorunları olabileceğini daima göz önünde bulundurun. Bir diğer husus da; insanları yaptığı işe göre kategorilere ayırmayın. Saygı duymakta ve bunu göstermekte cimri davranmayın ki zoraki saygı gösteren değil, saygı duyan çalışma arkadaşlarına sahip olabilin.

5. Örnek olun.

İnsanlar isteyip de sahip olamadıkları şeylere hayranlıkla bakar, bunu başarabilen insanlara da saygı duyarlar. Onların kendinden ya da olmak istediği formdan bir şeyler bulabileceği ve örnek alabileceği bir şeyler taşıyın. Elbette sayısız nitelikten söz etmiyorum, bu saygı duyulacak insan profilinin doğasına da aykırı olacaktır. Siz yine kendiniz olacaksınız; değerlerinizi çevrenin beklentilerine göre şekillendirmek değil anlatmak istediğim. Aynı pozisyonda çalıştığınız ekip arkadaşlarınızı düşünün. Sahip olduğunuz ortak özellikler, yetenekler var. Bir de arkadaşlarınızda olmayıp da sizin sahip olduğunuz ve sizi bir adım öne çıkaran nitelikleriniz. Örneğin liderlik yeteneğiniz; bu sayede tüm ekibi bir araya getirip yönlendirmeyi yapabiliyorsunuz. Bu, ekip arkadaşlarınızın sahip olmak istediği bir yetenek olabilir. Bu beceriye sahip olabilmek için sizi hayranlıkla ve takdirle izleyecek arkadaşlarınızın saygısını da kazanacaksınız.

Bürke ÇINAR


24 Haziran 2013 Pazartesi

SİZİN BAŞARI ANLAYIŞINIZ NASILDIR?




          Semt pazar yerinde  dolaşırken,iki ailenin karşılaşmasına ve selamlaşıp birbirlerine hal hatır sormalarına kulak misafiri oldum.
      Buraya kadar olağan bir durum.Hepimiz bu kabil karşılaşmalar ve selamlaşmalara sürekli tanıklık ediyoruz.Bunda ne var diyebilirsiniz.Bu ailelerin orta öğretim çağında olan çocukları var belli ki,çünkü benim üzerinde durmak istediğim konu ile ilgili önemli bir tespit söz konusu.Dolayısıyla yazıya ait başlık.Şimdi konuya gelelim.İşte konuşmanın bir bölümü ilgimizi çekip bu notları düşmemize vesile olan husus şu; konu gelmiş çocuklara, çocukların dersleri konuşuluyor ve her iki aile birbirine bu sonuçları paylaşıyor,nasıl karne? Cevap ÇOK İYİ  HEPSİ BEŞ!!! Öğrenciler şöyle derler ya, başarı notu beş üzerinden iki veya üç ise,Öğretmen vermiştir,dört,hele de beş ise BEŞ ALDIM.Bu veli değerlendirmesi de bana öğrencilerin  bu değerlendirmesini hatırlattı.Ayrıca bu değerlendirmeyi böyle bir anlayışla yapmalarının temelinde ne olduğunu fark etmemi sağladı.Eğitim ve Öğretim kuşkusuz önemli,eğitim ve öğretimde ailelerin desteği de temel sacayağının büyük parçası.Birde bugün mevcut haliyle bile kayda değer bir gelişme var,artık anne ve babalar,kardeşler yani aileler çocuklarının eğitim ve öğretimini önemsiyorlar.Sınava hepimiz ailecek gidiyoruz ve çocuğumuz ile beraber sınav yapılan  okulların çevrelerinde  sınav sonuna kadar nöbetimizi tutuyor,çocuklarımızın en azından değerli olduklarını ve yanlarında olduğumuz hissini veriyoruz.
         Aile olarak  öğrenimde olan çocuklarımızın öğrenim durumuna ilişkin başarılarını  maalesef henüz sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyoruz.Bu da çocuklarımızın öğrenimleri ile ilgili beklentilerimizin yanlış yapılanmasına sebep oluyor.Aile olarak bizlerin yaklaşımı yanlış olunca bu süreç de muhakkak olumsuz etkileniyor.Oysa çocuklarımızın bu temel yaşlarda kendilerine sunulan imkanlar ile gelişimlerini ne kadar,hangi düzeyde sağlayabildiklerini önemsemeliyiz.Çocuklarımız yaşlarına paralel olarak fiziksel,zihinsel,ruhsal ve duygusal gelişimlerini ne ölçüde gerçekleştirebiliyorlar,bunu ölçü alan uyumlulukta bir öğrenim sürdürebiliyorlar mı?veya bu konulardaki performansları ne aşamada.Buna bakmalıyız ve önce ebeveynler olarak bizim bunları öğrenme karnemiz iyi olmalı diye düşünüyorum.
       Paylaşmak Sevgidir,Berekettir.      

10 Haziran 2013 Pazartesi

DOĞRU ANLAMAK ÜZERİNE

Büyük ölçekli bir işyerinin  halkla ilişkiler bölümünde her zaman olduğu gibi mesai başlamış ve ön büro görevlileri ile bölüm şefleri yerlerini almıştı.
O gün bir işleminde son kabul günüydü.Bu bölümün işleri zaten normal koşullarda da yoğun olmakla, bugün bu olağan dışılık nedeniyle hem rutin hem de gün içinde başvurusunu tamamlamak için gelen İnsanların  çakışması ile bir yoğunluk oluşmuştu.Bir kaç saat geçmiş ti ki;başvuru sahibi bir genç ile  başvuru evrakını kabul edecek büro görevlisi arasında bir anlaşmazlık kendini gösterdi.Sesler yükseldi,işlemlerini yaptırmak isteyen diğer kişilerinde tedirginliği arttı.Şöyle bir diyalog söz konusuydu;.görevli başvuru formunu uzattığı kişinin bu formu  doldurulup getirilmesi gerektiğini belirtiyor,başvuru sahibi genç arkadaş ise siz burada bunun için görevlisiniz! Formu siz dolduracaksınız diyordu.Bölüm şefi bu tür durumlarda tecrübesi üzerine hemen duruma müdahil olmamış ve daha dikkatli takip ederek durumu her iki İnsan açısından değerlendirip doğru yönetsel davranış sergilemeye çalışıyordu.Bu tartışma tam olarak sonlanmasa da, diğer kişilerin işlerinin akması nedeniyle bir sakinlik oluşmuştu.Bölüm şefi yine bir iş gereği yüksek bankolarla oluşturulmuş büronun başvuru sahiplerinin bulunduğu tarafından geçerken bir şeyi fark eder.ve ilgilendiği işe ara verip, hemen ön büroda görevli arkadaşını yanına çağırır,biraz önce form doldurma konusunda tartıştığı kişinin evrakını hemen düzenlemesi talimatını verir.Görevli bu talimata o an biraz buruk vaziyette de olsa uyar ve işlemin tüm adımlarını temin edip sonlandırır.

Mesai bitimine yakın bölüm şefi yine büro görevlisi arkadaşını yanına davet eder.Büro görevlisi amirinin yanına gelir gelmez, duygusallığını önleyemez ve sayın şefim sizi nerdeyse kendi ağabeyim biliyordum ancak bu sabah beni üzdünüz,size bu yüzden kırgınım der.Şef bu cümleye hiç itiraz etmeden dinler ve ben de zaten bu konu için sizi çağırmıştım,bu sabah sizin o tartışmanız henüz sakinleşmişken bir ara camlı bölmelerin arka tarafına yine bir iş için yöneldiğimde ;sizin başvuru formunu doldurması yönünde ısrarla hatırlatmada bulunduğunuz  arkadaşın  yanındaki diğer kişilere yakarır vaziyette okuma yazmasının olmadığını söylediğine tanık oldum ve size bu nedenle bu ifadeyi kullandım deyince,görevli şefini kucaklayıp Allah sizden razı olsun. Der.