27 Temmuz 2013 Cumartesi

BİLMİYORUM DEMEK DE BİR BİLMEK




            İnsanların yaptığı ve üzerinde yoğunlaşıp üretimini gerçekleştirdikleri her bir iş bir emek ürünüdür. Bununla birlikte her bir işin belli öğrenme ve ihtisas gerektiren tarafları vardır. Profesyonelce bu işlerin yapılması ise meslek edinme ve bu işten kazanç elde edip kendi geçimini temin etme anlamına da gelir ki bu noktada işlerin önemi,titizlik gerektiren yönleri ve   alanlara bölünmesi  durumu ortaya çıkar.
            Gerçi günümüzde yapılan her iş o alanda alınmış bir eğirim ve öğretim neticesinde mi?.Ne yazık ki önemli ölçüde  hayır. Bazı işler için bu bağlantının bire bir olması  belki çok aranmayabilir de.İşin bu yanı apayrı bir konu.Ancak burada sözünü etmek istediğimiz asıl husus başka.Özetle her İnsan her işi bilecek diye bir şey yok .Zaten herkesin her şeyi bilmesi de gerekmez.O nedenledir ki işlerin yapısına ve mahiyetine göre yetkinlik taşıyan kişilere bu işlerin yaptırılması için çeşitli ihtisas alanları oluşturulmuştur.Mesela esnaflık becerileri için değişik çıraklık,kalfalık ve ustalıklar mevcuttur.Hizmet sektörü ve gruplarına göre de branşlaşmalar söz konusudur.Yani ayakkabı imalatı yapan bir kişinin aynı zamanda berber veya marangozluk vb.(istisnalar her konuda olduğu gibi hariç ve de olsa olsa  yüzdelik dilime giremeyecek nispetlerde olacağından) işleri yapması beklenemez. Çünkü  bu esnaflık işlerinin bir hakkın yapılabilmesi için ayrı yetenek ,beceri,bilgi ve özgün vasıflar gerekir.Yine örnek olarak hekimler bir konunun ihtisasını yapmıştır ve o dalda ehliyet sahibi olur ve teşhis edemedikleri,tedavi öngöremedikleri şikayetleri bulunan hastalarını işin ihtisasına göre ilgili ruhsat sahibi hekimlere yönlendirirler.Otomobilimizde bir sorunla karşılaşır ve genellikle şimdiye kadar tamir konularında başvurduğumuz ustaya  yine önce bir uğrarız.Bu usta işine saygısı olan ve esnaf kültürüne sahip bir kişi ise , gözlemini yapar ve bilmediği bir durum şikayet konusu ise hemen bu konu benim ustalık alanım değil der.Çok çok gerçekten o işin ustası olduğuna inandığı ve  esnaflık ahlakına tamamen  güvendiği bir kişi için  referans verebilir.  
            Gerçek o ki mesleğin inceliklerini bilmek kadar hatta daha da önemli bir yetkinlik husus da, bilmediğimiz bir konuda hiç tereddüt etmeyip,zaman geçirmeden  ben  bu konuyu bilmiyorum   demesini bilmektir. Zaten yetkinlik sadece mesleki alandaki bilgiler ve becerilerden   ibaret  olmayıp daha da ötesinde  o İnsanın karakter ve kişilik etiği ile ilgilidir.

            Paylaşmak Sevgidir,Berekettir. 

22 Temmuz 2013 Pazartesi

FİKRİN VARSA BİR KONUDA SÖYLEMELİSİN ONU UYGUN YER VE ZAMANDA




       Biz İnsanlar birbirimize çok benzeriz.Mesela sevgi ve saygı görmekten,ismimizden övgü ile bahsedilmesinden hemen hemen hepimiz hoşlanırız.Buna karşılık  hakaret edilmekten,incitilmek veya hakir görülmekten ise yine hepimiz nefret ederiz.Bu çerçeveden bakılınca birbirimize benzediğimiz söylenebilir.
            Diğer bir açıdan ise her bir İnsan nevi şahsına münhasır bir değer.Çünkü hiç birimizin parmak izi bir diğerimizle aynı değil.Yüce Yaradan çok şükür hepimizi ayrı ayrı özenerek yaratmış ve tüm canlılar aleminde bizleri en üstün vasıflarla,akıl ve irade ile donatmış, böylelikle kainatın en şereflisi kılmış.Şimdi şuraya gelmek istiyorum.Hepimizin tıpkı parmak izlerimizin ayrı ve özgün olması gibi ayrı ayrı fikir veya öngörülenimizin bulunması doğaldır.Hatta iyiyi ve güzeli bulmamız için bu farklılıklarımız bir ihtiyaç ve dolayısı ile  hepimizin bildiği üzere zenginliktir.
Ayrıca farklı yeteneklerimiz, değişik alanlardaki bilgilerimiz ile tecrübelerimiz bir araya gelip buluştuğunda ve aynı hamur kabında yoğrulduğunda, hepimiz için   maksimum sinerji ve  optimum genel faydaya dönüşecektir.Bize düşen aklımızla ve irademizi  kullanarak davranışlarımızı sergilemek ve tabi ki  önce İnsan olmanın Erdemiyle birbirimizi Sevmek,Saymak bu İnsani Değerlerimizi her daim özümüzde bulundurmak..Bir diğer husus ise;birey olarak  elbette yeni teşebbüs fikirlerimiz,önerilerimiz olacaktır.Bu önerilerimizi ve fikirlerimizi uygun yöntemlerle kendi mecrasına ulaştırmak ve değerlendirmeye sunmak unutmayalım ki bizim sorumluluğumuzda.Eğer bir önerimiz varsa bunu uygun yerde ve zamanda  ilgili mekanizmaya iletmeliyiz..Çoğumuz biliriz ki bizim fikirlerimize başvurulmak üzere toplantılar,seminerler düzenlenir ve hepimize mikrofon sunulur ve ne gariptir ki  bu sırada tam yeri gelmişken hiçbir husus belirtilmeye gerek görülmez iken toplantı veya seminer sonlanır.Daha salonun eşiğinde başlarız feveranlığa.Oysa benim bu konuda acizane fikrim ;tam burada bu uygun mecrada, bize fikrimiz sorulmuşken  ve bu imkanı elde etmiş iken hemen görüşlerimizi,önerimizi saf iane bir şekilde ifade etmeliyiz ki değerlendirmeye alınabilsin ve kendi mecrasında bir gelişime doğru  gidebilsin.

Paylaşmak Sevgidir,Berekettir.         

15 Temmuz 2013 Pazartesi

HEP ÇALIŞMAK ÇOK ÇALIŞMAK DEMEK DEĞİLDİR.




          Birçoğumuzun bildiği bir hikaye vardır.Hikaye bir orman köyünde geçmiş.Üç arkadaş her sabah aynı saatte orman işletmesine gider ve odun yapmak üzere ayrılmış tomruklardan  satışa hazırlanmak üzere kışlık odun yapmaya koyulurlarmış.
            Üç arkadaştan biri zaman zaman ortadan kaybolurmuş.Diğer iki oduncu ise bu durumu fark etmelerine rağmen pek kayda değer bulmazlarmış.Hem herkes yaptığı odun miktarına göre ücret alacak o halde kendisi bilir diye düşünürlermiş.Bir süre sonra bu iki arkadaş diğer oduncu arkadaşlarının yaptığı odun istiflerinin nerdeyse her ikisinin yaptığı odunlara denk gelecek kadar büyüdüğünü fark edince derin bir hayrete düşerler.Hatta ara ara yok olup ortada görünmeyen de bu arkadaş. O halde ne yaptı ?.nasıl oldu da bu kadar odun yapabildi diye  düşünmekten  kendilerini alamazlar..Gün ışıdığında beraber geliyoruz,akşam karanlık çokünce yine beraber evlerimizin yolunu  üçümüz birlikte tutuyor ve ayrılıyoruz.Diğer zaman aralığı ise zaten zifiri karanlık buraya o ara  gelinse de çalışabilmeye imkan yok diye fikir yürütmekten  bu defa çalışamaz olurlar.Nihayet ikisi de diğer arkadaşlarına içlerini kemiren bu konuyu açıp bu durumun nasıl olduğunu sormaya karar verirler.Arkadaş ne yaptın nasıl başardın da bu kadar bizim ikimize yakın iş çıkardın?. Bu işin sırrı nedir ? doğrusu çok merak ettik derler.Arkadaşları da önce onları içtenlikle dinler ve hele bir  oturun bir soluklanın der.Sonra açıklamaya başlar.Aslında pek de fazla bir şey yaptım sayılmaz.Sadece sizden farklı olarak ara sıra mola verip BALTAYI BİLEDİM,bu suretle de daha sonraki aralıkta daha çok odun yapabildim der. Ve bildik hikaye böylece bir kez daha hatırlanır.
            İş ve çalışma ortamlarında bu hikayenin hatırlanmasına ve de buna uygun hareket edilmesine zaman zaman ihtiyaç duyulduğu aşikar.Sürekli iş yapmak elbette çok üretmek ve dolayısıyla da çok çalışmak anlamına gelmiyor maalesef.Bu noktada önemli olan işin belirlenen zaman dilimine bağlı kalınarak en iyi şekilde ikamesi. Hem İnsanın işi hayatındaki rollerinden sadece bir tanesi.İnsanın diğer rollerine de gerektiği ölçülerde zaman ayırması ve diğer (anne,baba,eş,akraba,komşu vb.)rollerinin de gereklerine uygun davranması işindeki verimliliğinde de en önemli katalizör destek unsuru.O halde yapmamız lazım gelen mi?.Oduncu amcanın sözüne kulak vermek ve arada sırada   MOLA VERİP BALTAYI BİLEMEK.
             Paylaşmak  Sevgidir,Berekettir.    

9 Temmuz 2013 Salı

İLERİ GİTMEK İSTİYORSAK ÖNCE İLERİ BAKMAMIZ GEREKMEZ Mİ?




             Yıl 2013 devir teknoloji ve bilgi devri. Halen sene 1900 100 mantığı ile hareket etmek mümkün mü? .Ya da bu bakış açısı ile bugün ne hedef konulabilir, bunun ne kadarı gerçekleştirilebilir ve nereye kadar gidilebilir.
            Otomobil kullanırken zaman zaman dikiz aynasına bir göz atmak gereklidir. Hatta çok da faydalıdır. Bulunduğumuz akıştaki yol tutuşumuz, güvenli seyretmemiz bakımından elzemdir. İyi güzelde; bir yere gitmek istiyoruz ve bir yol üzerindeyiz, bu istikamette yol alabilmemiz için hep dikiz aynasına bakarsak yol alıp ilerleyebilir miyiz? Şüphesiz ki Hayır.
            O halde öncelikle statükonun esaretinden sıyrılıp yeniliklere karşı ayak diremeyi bırakmalıyız.Daha önce böyle yapılmıştı yine aynı yolu ve eski düzenlemeleri takip etmek daha güvenli gibisinden kronik yaklaşımlardan sıyrılmayı başarabilmeliyiz.Değişime zamanında ayak uyduramaz isek sonraki pişmanlığımız faydasız olacaktır ve yanlış trene binen İnsanın ters istikamete geri geri koşması gibi nafile bir çaba olarak kalacaktır.Bu bakımdan her türlü yeni yaklaşımlara en azından sıcak bakmalıyız.Kalıplaşmış kolaycılıkları terk edip gerektiğinde risk almayı da denemeliyiz.Bu  suretle hem kendimiz açısından yeni ufuklara yelken açabilir, hem de bir temsil üstlenmiş isek temsil ettiğimiz platformun kendini yenilemesine, dönüşümüne  ve   gelişimine aracılık ederek gerçek misyonumuzu gerçekleştirebiliriz... 



4 Temmuz 2013 Perşembe

DİNLEMESİNİ BİLMİYOR İSEK ÖĞRENMEMİZ MÜMKÜNMÜDÜR




            Hep birçok şeyi biliyormuşçasına edalara bürünmek. Kendimizi nerdeyse tüm öğrenmeye kapatıp, gerek bulunmayan bilmişlik tavırlarına, tutumlarına tutsak olmak.
            Bu konuda haddimi aşacak veya ahkam kesecek bir durum zaten bu tespitimle örtüşmez. Bu nedenle olsa olsa belirtmek istediğim husus soysal yaşamın içinde deneyimlenerek olsun,kendi çevremden olsun öğrenme konusunda edindiğim tespitleri veya öğrenmeye açık bir İnsan olarak çeşitli kaynaklardan yaptığım çıkarımları acizane  paylaşmak olabilir.Peki öğrenme bu kadar önemli ve süreklilik arz eden bir durum madem. Bizim öğenmede de bir öncelik belirlememiz gerekmez mi?.İlk olarak öğrenmenin sürekli bir ihtiyacımız ve de yemek içmek gibi öncelikli ihtiyaçlarımızdan olduğu.İkinci basamak öğrenmenin bu önemini fark etmek Yine etkin bir parametre öğnenmeyi öğrenmek.Çok okuyup her kitaptan çok işimize yarayacak en az bir veya birkaç kalıcı anahtar edinmek, Tecrübe sahibi İnsanları Dinleyerek çok şeyi karşılaşmadan öğrenebileceğimizi öğrenmek.  Paylaşarak öğrenilenlerin pekişeceğini ve kalıcı hale geleceğini bilmek.İmkan dahilinde panel, seminer,kurs gibi yeni öğrenme imkanlarına yönelmek.Eğitim organizasyonlarında yalnız fiili katılım ve Dinlemeyle yetinmeyip oluşacak bilgi üretiminde hisse sahibi olabilmek.Bu tür organizasyonlarda mümkün ise gönüllü olarak hizmetkar olmaya talip olmak.Var ise     öğretme rolümüz sırasında değişik fikirleri olan  İnsanları Dinleyerek çok şey öğrenmek.Her şeyin bilemeyeceğini, dolayısıyla her şeyin bilinmesi gerekmediğini bilmek.Gerektiğinde net olarak bilmiyorum diyebilmenin de  en önemli bilmek olduğunu öğrenmek.Biliyor gözükmek için değil öğrenmek için  zamanı değerlendirmek.Hata söz konusu olduğunda bunun ikinci defa tekrarının artık tecrübe hanesine sayılmayacağını öğrenmek.
Bu sıralama böylesine sayfalar dolusu uzar gider.Ancak şunu da söylemek gerekir ki; en çok yol üzerinde yürürken öğrenilenin bizim daha sonraki ilkelerimize dahil olacak hususlar arasında yer alacağı. Sağlıklı iletişimin bugünün İnsan ilişkilerinde çözüm merkezi niteliği taşıdığı İletişimin okuma yazma ile konuşma Dinleme ile   sağlanabildiği ve bu dört  aşamaya da ayrı ayrı yer verilmesi gerektiği.Bildiklerimizin ancak paylaşıp İnsanlar ve tüm canlılar için  hayata artı bir değer kattığında gerçek değerine ulaşacağı.Netice olarak da öğrendiklerimizin ve bildiklerimizin uygulamaya taşıyabildiğimiz kadar olduğu.
Paylaşmak Sevgidir,Berekettir.

2 Temmuz 2013 Salı

SU GİBİ


Su gibi berrak ve duru, su gibi saf ve temiz. Su gibi akar dağları aşar, yol bulur kendi mecrasına ulaşır. Akarsular, şelaleler ve tüm su kaynakları; hepsi de bir bir gezilesi, görülesi eşsiz güzellikler. Hepsi bizler ve tüm doğadaki canlılar için olmazsa olmaz ortak nimetler.
Bugün öğle yemeğinden sonra su bardağında yarıma yakın bir ölçüde suyun tepsimde kalmış olduğunu fark ettim. Bu eşsiz nimetin israf olacağını ne yazık ki üzülerek düşündüm. Hemen bu farkındalıkla bu hatamı telafi etmese de biraz olsun bu farkındalığımın pekişmesi maksadıyla bu düşüncemi bir kayda dönüştürmek istedim.  Her öğrenmenin kalıcı olması için bunun yazıya dökülmesinin çok faydalı olacağını biliyoruz. Bu itibarla içeceğim zaman bardağıma su doldurmaya ve de içebileceğim kadar su kullanmaya özen göstermem gerektiği konusunda artık daha  bir bilinçliyim inşallah.
Acizane fikrim o ki;bu kadar önemi bilinen ve havadan sonraki temel ihtiyaç olan   doğa nimetinin kullanılmasında hepimize çok önemli görevler düşüyor.Bunların başında ilk sırada, suyun bir damlasının bile israf edilmemesi geliyor kuşkusuz.Özellikle de kamu veya ortak kullanım alanlarında suyun kullanımında tıpkı evlerimizde  ve kendi iş yerlerimizde fatura kaygısı taşıdığımız aynı özenle davranmamız.Musluk ayarını sorumluluk adına dikkatlice yapmamız.Bu noktada hem ortak kaynakların kullanımına ait değer anlayışımızın engin düzeyde olması,hem de duyarlılık gösterip bu anlayışın yerleşmesi bakımından örnek teşkil edecek şekilde tutum sergilememiz.Bilinç düzeyimizin ortalamada yukarı seviyelere doğru artan oranda seyretmesi için çaba göstermemiz.  Bu manada yapılması gereken çok şey ve dikkat edilecek bir çok durum sıralayabiliriz.Mesela bahçe sulamasının kuyu sularından sağlanması, hakeza  araç temizlikleri .Bozuk muslukların veya vanaların süratle onarılması .Daha sıralanabilecek bir dolu uygar İnsana yaraşır titizlik.Netice de bu değer biçilmez ortak kaynakların  hepsi hepimiz için.
Paylaşmak Sevgidir,Berekettir.