26 Aralık 2015 Cumartesi

Düzce Üniversitesinde ''Kariyer mi Mutluluğu Getirir,Mutluluk mu Kariyere Ulaştırır? '' Konulu Konferansımız.

  
   SİSOG (Sigortacılık ve Sosyal Güvenlik Bölümü)Öğrenci topluluğunun davetleri üzerine hazırlanıp,Düzce Üniversitesinde paylaşım yapmak üzere bulunmak; Eğitim ve Gelişim Gönüllüsü bir İnsan olarak böylesine güzide bir İlim ve Eğitim Öğretim Ocağında İnsan Kaynakları Yönetimi ve Kariyer Geliştirme konusunda Konferans gerçekleştirmek benim için oldukça Onur vericiydi.
        Konferansımızın oldukça yüksek katılımla, ilgiyle,katkı dolu ve verimli geçmesinde gerçek pay sahibi ise İşletme Fakültesi ve Sigortacılık ve Sosyyall Güvenllik Bölümünün Değerli Akademisyenleri ile Çok Kıymetli Genç Öğrencilerimizdi.Düzce Üniversitesi web sayfasına aşağıdaki linkten erişip, Konferansımıza ilişkin detaylara ulaşabilirsiniz
   Düzce Üniversitesinde yeni bir programda yine interaktif paylaşımlarda tekrar buluşmak temennilerimle ,
       Paylaşmak sevgidir,berekettir.
       Nedim İleri

19 Aralık 2015 Cumartesi

Konuk Yazar Cansu Erdoğan; Bir İşe Alımcı Aday Koltuğuna Oturursa.. :)

                                         
Cansu Erdoğan Kimdir?
        Kendi deyimiyle Ege’nin incisi İzmir doğumlu olan Cansu Erdoğan, lisans eğitimini bilinçli bir tercihle Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde tamamladı. Eğitimin önemine inanan Cansu Erdoğan, üniversite okurken bir yandan Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünü bitirdi. Ardından İstanbul Üniversitesi Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları bölümünde yüksek lisansını gerçekleştirdi.
      Geleceğin İnsan Kaynakları Profesyoneli olma hedefi doğrultusunda, aldığı teorik bilgileri pratiğe dökmek amacıyla iş hayatına atıldı. İlk olarak bir Danışmanlık firmasında seçme-yerleştirme fonksiyonunu, daha sonra Türkiye’nin önde gelen gazete ve haber sitelerini içinde barındıran bir Medya kuruluşunda İşe Alım ve Organizasyonel Gelişim fonksiyonlarını tecrübe etme fırsatı buldu.
    Şartlar olgunlaştığında radikal karar almak gerektiğini dile getiren Cansu Erdoğan, radikal bir kararla çalıştığı yerden ayrılarak, memleketi olan güzel İzmir’e dönme kararı aldı. 
       Kendi deyimiyle suratsız İK algısını yıkan Gülümseyen İK’cı Cansu Erdoğan, şu anda İzmir’deki iş fırsatlarını değerlendirmektedir.
       Cansu Erdoğan’ın bloguna www.cansuerdogan.com adresinden ulaşabilirsiniz.
      
      Cansu Hanımın bu yazısını çok beğendim.Hem mülakatı çift taraflı ele alıp işlemesi,diğer taraftan paylaşımın içinde duygusal zekayı da barındırdığının ilk bakışta kendini hissettirmesi.
      Özetle İnsan Kaynaklarının temeli niteliğindeki bileşeni durumunda olan'' seçme ve yerleştirme'' gibi önemli ve güncel bir alanındaki bu değerli paylaşımı Blog sayfamda Konuk Yazarlar'da paylaşmak benim için oldukça sevindirici.
       Kalemine sağlık,gönlüne bereket  diyor ve bu değerli paylaşımlarını sayfamda yer vermek üzere gönderdikleri için Cansu Erdoğan Hanıma çok Teşekkür ediyorum.(N.İ.)

Bir İşe Alımcı Aday Koltuğuna Oturursa.. :)
      Herkese Merhaba,
    “Eyvah! İş Arıyorum” isimli yazımda bir İK’cı olarak 2 ay öncesine kadar İşe Alımcı koltuğunda otururken, masanın karşı tarafına geçmenin tuhaf tecrübelere sebebiyet verdiğinden bahsetmiştim. Şimdi size, iş arama sürecine girdiğimden beri birkaç kez yaşadığım bu deneyimin detaylarından bahsetmek istiyorum.
    Evde PC başındayken ya da dışarıda arkadaşlarınla vakit geçirirken bir anda telefonun çalar, telefona bir bakarsın bilmediğin bir numara, aklından hemen o düşünce geçer; “iş görüşmesi için aranıyor olabilirim, hadi bakalım.” Bingo, seni arayan kişi, birkaç gün önce iş ilanına başvurduğun şirketteki meslektaşındır. Kendi ekibi için bir çalışma arkadaşı aramaktadır. Bir İK’cı da olsan, neredeyse gelebilecek tüm soruları tahmin edebiliyor da olsan, ertesi gün katılacağın görüşmeye mutlaka hazırlanman gerekecektir. Çünkü o da senin bu işin inceliklerini bildiğini biliyor ve seni şaşırtmak belki biraz da zorlamak istiyor. Ayrıca unutmamalısın ki, 3 yıldır sen onun koltuğunda adayları değerlendiriyordun, şimdiyse değerlendirilme sırası sende.
Hem kendinle ilgili kişilik/tecrübe analizlerinin, hem görüşeceğin şirketle ilgili yaptığın araştırmaların üstünden geçerek görüşmeye hazırlanıyorsun. Nefis bir uyku çektikten sonra ertesi gün, jilet gibi giyinip mülakat saatinden tam 10 dakika önce şirkette hazır bulunuyorsun. Biliyorsun ki, 10 dakika önemli :) Muhtemelen bir süre bekletiliyorsun, ardından toplantı odasına alınıyorsun ve verilirse başvuru formunu doldurup seninle görüşecek İK’cı ya da İK’cıları bekliyorsun. Heyecanlanman normal, sonuçta o işi istiyorsun ve gelecekteki ekip arkadaşlarını ya da müdürünü bu konuda ikna etmen gerektiğini biliyorsun.
     Göz teması, gülümseme ve sıkı bir el sıkışma ile selamlaştıktan sonra mülakat başlıyor. Bu sefer süreci yöneten karşındaki İK’cı, sense onun yönlendirmelerine göre yol alıyorsun. En kurumsal sesinle, gelebileceğini tahmin ettiğin sorulara cevap vermeye başlıyorsun. Gözlerinin içine bakarak ve kendinden emin bir tavırla kendini ve tecrübelerini anlatmaya devam ediyorsun. Aranızdaki iletişim çok önemli. Çünkü biz İK’cıların işe alımında en büyük fark, bu ön görüşmenin aslında bir nevi ikinci görüşme olması. Gelecekteki ekip arkadaşını ve çoğu zaman müdürünü ilk görüşmede tanımana imkan veriyor.
     Mülakat devam ederken bir anda farkediyorsun ki; Aman Allahım İşe Alımcı koltuğunda oturan kişi sanki sensin. Jest ve mimiklerini senin gibi kullanıyor, adayı senin yöntemlerinle rahatlatıyor ya da geriyor, senin sorduğun tarzda soru soruyor, şirketini ve görev tanımını senin gibi anlatıyor, senin gibi gülümsüyor ve tıpkı senin gibi karşısındaki adaya hiç renk vermiyor :) Ee tam da bu esnada dikkatin biraz dağılmıyor değil, ama sen İK’cısın çabuk toparlanıyorsun.
    Eğer aranızda bir uyum yakaladıysanız, görüşmenin ilerleyen dakikalarında iki meslektaş sohbetine dönüşebiliyor bazen mülakat. Hatta esprili bir şekilde, “Bir işe alımcı olarak masanın karşı tarafında oturmak nasıl bir duygu?” şeklinde sorular bile gelebiliyor :) Bu da işin en keyifli tarafı.       Mülakatlarda her zaman adayın rahatlatılmasından yana bir iK’cı olarak, hoşuma giden bir şeydir bu sohbet olayı.
    Neyse mülakat tamamlanmak üzere iken, her şey yolunda gidiyor gibi görünüyor. Çünkü İşe Alımcılar mülakat esnasında tüm adaylara güler yüzle pozitif tavır sergileyip, aday hakkındaki düşüncesiyle ilgili herhangi bir tepki vermezler. Bir ipucu arıyorsun ama yok, tam emin olamıyorsun. Senin gibi diğer İK’cı adayların da varlığını düşünerek %50-%50 ihtimalle, bir İşe Alımcı olarak sana sorulmasını istediğin birkaç soruyu da sorup, yine gülümseyerek odadan çıkıyorsun.
     Görüşme bitip şirketten ayrıldıktan sonra her adayın yaptığı gibi sen de düşünüyorsun, “Aday koltuğunda nasıl görünüyordum acaba?”. Ancak itiraf etmeliyim, diğer adaylardan farklı olarak, kendini değerlendirmeden önce İşe Alımcıyı değerlendiriyorsun :) gerçekten bunu yaptığımı farkettim. “Girişi benim gibi yaptı.”, “Bence şu soruyu mutlaka sormalıydı.”, “Verdiğim cevaptan yola çıkarak bu soruyu iletebilirdi.”, “İş tanımını detaylı bir şekilde anlattı.”, “Şirketi çok iyi temsil ediyor.” vb. sonuçlarla kendince not veriyorsun meslektaşına :) Bu düşüncelerden sonra kendini dışarıdan bir gözle değerlendirme fırsatı bulabiliyorsun. E bu kısım da sana kalsın.
       Ne ilginç gündü ama :)
     Katıldığınız mülakatın sonucu ne olursa olsun, her görüşme bir tecrübe. Hem İşe Alımcı, hem aday, hem de İşe Alımcı-aday için :)
       Sevgiler.